cile

 

 

ÇİLE

Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birdenbire dam;

Gök devrildi, künde üstüne künde...

 

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!

Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!

Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,

Ok çekti yukardan üstüme avcı.

 

Ateşten zehrini tattım bu okun.

Bir anda kül etti can elmasımı.

Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,

Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

 

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;

Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.

Al sana hakikat, al sana rüya!

İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

 

Ensemin örsünde bir demir balyoz,

Kapandım yatağa son çare diye.

Bir kanlı şafakta, bana bir çil horoz,

Yepyeni bir dünya etti hediye.

 

Bu nasıl bir dünya hikayesi zor;

Mekanı bir satıh, zamanı vehim.

Bütün bir kainat muşamba dekor,

Bütün bir insanlık yalana teslim.

 

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!

Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!

Otursun yerine bende her şekil;

Vatanım, sevgilim,dostum ve hocam!

 

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir içimde bir çift kelepçe.

 

Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada nasıl?

Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?

Sonum varmış onu öğrensem asıl?

 

Bir fikir ki sıcak yarada kezzap,

Bir fikir ki beyin zarında sülük.

Selam , selam sana haşmetli azap;

Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

 

Yalvardım: gösterin bilmeceme yol!

Ey yedinci kat gök, esrarını aç!

Annemin duası, düş de perde ol!

Bir âsâ kes bana, ihtiyar ağaç!

 

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;

Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.

Teselli pınarı, sabır memesi ;

Size şerbet, bana kum dolu çanak.

 

Bu mu , rüyalarda içtiğim cinnet,

Sırrını ararken patlayan gülle?

Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;

Karınca sarayı kupkuru kelle...

 

Akrep, nokta nokta ruhumu solmuş,

Mevsimden mevsime girdim böylece,

Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,

Fikir çilesinden büyük işkence.

 

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;

Ne ölüm terleri döktüm, nelerden?

Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,

Yetişir çektiğim mesafelerden!

 

Ufuk bir tilkidir kaçak ve kurnaz;

Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.

Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

Tutuyor önümde bir mavi ışık.

 

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?

Bu kükürtlü duman, nedir inimde?

Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,

Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

 

Lûgat, bir isim ver bana halimden;

Herkesin bildiği dilden bir isim!

Eski esvaplarım, tutun elimden;

Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

 

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,

Arzı boynuzunda taşıyan öküz?

Belâ mimarının seçtiği arsa;

Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

 

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,

Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,

Bir zerreciğim ki, arşa gebeyim,

Dev sancılarımın budur kaynağı!

 

Ne yalanlarda var, ne hakikatte,

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

 

Gece bir hendeğe düşercesine,

Birden kucağına düştüm gerçeğin,

Sanki erdim çetin bilmecesine,

Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

 

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;

Atlas sedirinde mâvera dede.

Yandı sırça saray, ilâhi yapı,

Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

 

Atomlarda cümbüş, donanma şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.

İçiçe mimari içiçe benlik;

Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

 

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;

Nizam köpürüyor, ta çenemde su.

Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;

Suda ezel fikri, ebed duygusu.

 

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;

Artık barınamam gölge varlıkta.

Ver cüceye, onun oksun şairlik,

Şimdi gözüm büyük sanatkarlıkta.

 

Öteler öteler, gayemin malı;

Mesafe ekinim, zaman madenim.

Gökte saman yolu benim olmalı;

Dipsizlik gölünde, inciler benim.

 

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

Sen, bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem sonsuza varmak...

 

NECİP FAZIL

 

 

Geri Dön