ornek siir
HAYAT

Kötülügümden korkmuyorum... Birakiyorum kendimi ona.
Diplere dogru usul usul sürüklenisimizi seyrediyorum...
Sürüklendikçe anliyorum ki kötülügüm benden daha eski,
benden daha gerçek. Ve benden daha cesur.
Hiçbir dostumun ögretmedigi, hiçbir kitapta yazilmiyan
seyler ögreniyorum ondan...
Hayat derinlesiyor. Kentler büyüyor. Sokaklar
issizlasiyor. Cani yanmis çocuklugum geçiyor yanimdan.
Hem bilge, hem ezberci. Hem inanmis, hem korkak.
Bagiriyor sesini arayan sesinle: Sevmeye acele et...
Çok az zamanin kaldi. Sevmek için acele et...
Kötülügüm hayatimi derinlestiriyor, sezgilerimi
aydinlatiyor ve büküyor boynumu. Kendimi tanidikça
tedirginligim artiyor. Azaliyor yalanlarim. Adimi ve
bildigim bütün buyruklari geçersiz kilmak istiyorum...
Kendimi gizli bir zevkle hayalkirikligina ugrattikça,
kutsallik adina ne varsa ayaklarimin altinda ezmek istiyorum...
Dünyanin nereye gittigini kendimden baska kimseden
ögrenemem. Çünkü o büyük hayat yalani beni bana emanet etti sonunda...
Kimse kendisini anlatmadi bana. Kendileri diye
korkularini anlattilar. O büyük yasama korkularini...
Bu yüzden çogu kez unuttum onlarla birlikteyken neden yasadigimi.
Çünkü insan ne için yasadigini ancak kötülügüyle yüzlestigi zaman anliyor..
Karanligimin her derinliginde anlami yeniden degisiyor ne için yasadigimin...
Karanligimda yolaldikça anliyorum ki artik
unutturamazlar bana niçin yasadigimi. Çünkü sinirlarin
ne denli anlamsiz oldugunu bu yolculuklarda ögreniyorum ben.
Ve bir su gibi yasamanin ne denli büyüleyici oldugunu...

Sevginin ve özgürlügün bir su oldugunu;
baskalarinin arzulari ve sevgileri içinde yolculuk
yapmanin ancak su gibi yasayarak mümkün olacagini orada anliyorum...
En dibe indikçe, su gibi yasayan birisine sonsuz bir inançla baglanmanin

ne denli vazgeçilmez olabilecegini bir kez daha anliyorum...
Ama çok yorucuydu sonra yukari çikmak. Birkez olsun
kötülügünde yolculuk yapmamis, onunla sinanmis sahte
dogrulariyla hep korunakli duran, o bencil, o sig
insanlarin arasinda dönmek çok zordu...
Çok zordu onlarla iyi ve normal insanlar nasil
yasamali, oyununu oynamak...
Hayat dururdu benim için böyle anlarda. Zevk aliyormus
gibi yapardim. Mutluymus ve bu mutlulugumu onlara
borçluymusum gibi yapardim. Hiçbir sey ögrenmezdim
onlardan. Ama ögreniyormus gibi yapardim. Sinirlari
çigneyip ötelere gidip geldigimi söyleyemezdim onlara...
Sonra ilaç isimleri verirdik birbirimize.
Psikiyatristlerin telefon numaralarini... Ortaya
çikmasin diye oynadigimiz iyilik oyununun arka yüzü,
birbirimize fazladan iyi davranirdik.
Esyalarin bizi yendigini gizlemek için bilgece sözler
söylerdik, ezberimizde sakladigimiz...
Gömüldükçe içimize daha da zorlasirdi yasamak.
Zorlasirdi bu bosluklari saklayarak yasamak...
Birbirimizden bosluklarimizi saklamanin adi, yasama
sanati olurdu...Hayatin anlamini sorguladigimiz
gecelerin sonunda birbirimize verdigimiz kazaklari
geri isterdik sahte bir utangaçlikla... Güçlendikçe ve
hayatimizi garanti altina aldikça nedense aklimiza
dislanmislari, itilmisleri ve yoksullari yazmak
düserdi. O uslu, o durmus oturmus, o evcillesmis
sözcüklerimizle onlari bir kez daha dislanmisliga ve
yoksulluga mahkum ettigimizi bilsek de yazip
dururduk... Yazardik, sanki hayati dondurmak, herseyin
adini koyup susturmak ve hareketsiz kilmak istercesine, yazardik...
Yasamak profesyonelce olmaliydi. Sevmek, ihanet etmek,
ölmek, hasret çekmek, dünyayi degistirmek, devrimcilik
bile profesyonelce olmaliydi...
Oysa insan nasil sevebilir, nasil ölebilir profesyonelce...
Anladim, hiç sevmiyorum kötülügüyle yüzlesmeyen o
sahte iyileri, o ufku dar ve ölçülü kalpsizleri...
Kendi kötülügünden korkup, o sinanmamis ve ödünç
ahlaklarina simsiki sarilan ve oradan herkesi kolayca
yargilayanlari sevmiyorum...
Sevmiyorum onlardaki kendimi...
O basit, o cansikici mutluluklarini korumak için
sinirlarini sonsuza dek kapatip, hayat hakkinda yeni
birseyler ögrenmeyi kendilerine yasaklayanlari sevmiyorum...
Bu yüzden garip bir derinlik ve korkunç bir siglik
arasinda gidip geliyorum onlarla birlikteyken...
Çünkü ben indim kendi karanlik derinligime, bu yüzden
artik hiçbir kelime tasiyamiyor asklarimi,
yalnizliklarimi, o derin sevdalarimi...
Gördüm orada, en dipteki yarami... Anladim ki
yillardir bu yara baglamis beni hayata... Her soluk
aldigimda bu yarayi hissettigim için, sevmeye
böylesine çok acele etmisim... Anladim büyük bir
cesaretmis bu yarayla yasamayi göze almak...
Orada, en dipte gördüm seni. Kendi kötülügümde gördüm
senin kötülügünü:Bir gözün acimasiz bir pençe gibiydi.
Öbür gözün çok kirilgan ve delice hasretti sevgiye...
Bosuna boyun egmedim kendini savunan o acimasiz pençe
gözüne... Ne kanlar akittim o sevgisiz gözüne...
Senin o çok kirilgan ve sevgiye delice hasret duyan
gözünü içime askla almak için kendi kötülügüme kimbilir kaç kez gidip geldim...
Birtek seni, ama bir tek seni sevmek için kimbilir kaç kisiye kötü olup geldim...
Hadi, kurtar gözlerini birbirinden; hadi sen de bir
kez olsun birak kendini kötülügüne. Karis ona. Tipki
bir su gibi. Ne için yasadigini bir de orada gör...
Sinirlarini onda yik...
Su tasir hasretleri. Insan suya karsi koyamaz..
In bir su gibi kötülügüne, orada, en dipte beni
bulacaksin. Orada çocuklugunu bulacaksin. Sevgiye
acele et... Çok az zamanin kaldi, diyen çocuklugunu.
Orada senden daha eski, daha gerçek, senden daha cesur kendini göreceksin...
Orada seni hayata baglayan o derin yarani göreceksin...
Orada o acimasiz bir pençe gibi olan gözüne aglayan o
çok kirilgan ve o sevgiye delice hasret duyan gözünü göreceksin...


Geri Dön